12 Mart 2010 Cuma

YONTMA TAŞ KALPLİ, YOSMA AŞK DEVRİ..

dağılıp parçalandığında, açılıp bakılacak bir kara kutusu yok bu kalbin,
bu yüzden bir yerlerde, bir şekilde anlatılmalıydı içindeki..


oysa şimdi,
anasını satıp, babasını ağlattığı
karışık bir yerde saplandı kaldı kalemi, kurşun misali..


yüzüne kondurmadığı her çaresiz bakış
gizlediği kaybolup gitmelerle dolu her hikaye,
yazdığı şiirlerin her bir hecesi,
yıpranmasını istemediği bir ömre aitti..


vazgeçmeliydi.. geçip gitmeliydi..
kaç defa yanıldı, yandı, üşüdü, yalnızlığıyla ıslandı,
ama geçmedi, geçemedi..

etrafını dikenli tellerin çevirdiği köhne bir bahçe oldu kalbi,
belki de bu yüzden sevinçler onu hiç sevmedi..

bir küçük kız çocuğuyken salıncakların tepesinde,
dünya hep böyle huzurla dönecek zannederdi..


oysa şimdi,
salıncakta ki o küçük kız düşüp dizlerini parçaladı,
artık yok kanayan yarasını saracak, öpünce geçirecek biri..

meğer ne kadar da büyük hüzünler beslemiş küçücük yüreği,
acı güçlendirirdi ya, hani ?
yıllarca besleyip büyüttüğü her acı nankörlük edip oyar olmuş yüreğini..


güvenipte arkasına yaslandığı, sırtını dayadığı sessizliğine,
yeni bir düğüm daha atıp sağlamlaştırdı..
sorgusuzca, kaygısızca kabullendi,
devir artık,
yontma taş kalpli, yosma aşk devri..

KIRIK CAM PARÇALARI..

üzerime zimmetli bi'yaşım olmadı sanırdım,
meğer varmış,
meğer hep zimmetimde kalmış çocukluğum..

ayaklarımın altına batan kırık cam parçaları gibi şimdi,
soğuk damgalı 18 yaş fotoğrafımla resmileştirilen olgunluğum,

bilmiyorlar ki,
ben 30 yaşımın ikametini çoktan 10 yıl önceye aldırmışım..
umrumda değil, üflediğim mum sayısı..
umrumda değil,
hangi yılın bilmem kaçında doğmuşum..



sessizliğimin arkasında,
hala dizleri yaralı,
hala bahçelerden elma çalan küçük bir kız çocuğuyum..

8 Mart 2010 Pazartesi

O BEN DEĞİLİM..

kulelere kapanan da kim,
burçlardan aşağıya özgürce uçmak varken..
ufuk çizgisi sonsuzluksa eğer,
ben özgürüm kanatlarım yere değene dek..

bir filmin son sahnesi de değil bu,
başrol oyuncuları yok beyaz perdeden aşağıya kayan..
yaşaman gereken hayatın üzerine senaryo yazamazsın,
bu yüzden bende ki düşlerde tüm roller gerçek..

prenses mi? o ben değilim !
ama tanıdığım tüm prensesler eksik etek..

yıkılacak duvarlarım yok , taşlarla örmedim ben o duvarları,
seçtiğim yalnızlık değil , ben'ciliğim huzura denk..
kendini kalabalığın ortasında güvende sananlardan olmayı beceremedim hiç bir zaman,
belki de bu yüzden çok da yakın değil bana kervanlara katılıp yürümek..


görmek kaderimi ören ağlardan değil,
sadece neye baktığını iyi bilmek gerek..
insanların önüne getirdiğim bir bardak suyla orta şekerli kahve değil sessizliğim,
oyuna sonradan dahil olanlara son elde rest çekmek..


varsın çalsın arkamdan ağlayan sesleri,
sana yalancı gelen o huzur bana gerek..
ben hiç ardıma bakmadım giderken,
kimse değmedi bakmamı hak ettirecek..
sonuna kadar arkasındayım sessizliğimin, sonuna dek..


bedenlere biçili değil benim aşklarım..
kalıbını çıkarıp ölçüsünü de alsalar giyemezler,
öyle kolay kolay makaslatıp,
rengini bilmediği ipliklerin geçtiği iğnelerle deldirip de kumaşını,
olur olmaz teyelletip giydirmez bu yürek..


kulelerin içi değil zirvesi önemli,
her atlayıştan sonra yeniden yukarıya yükselmek..
evet caddelerde işim yok,
neden olsun ki?
o caddelerde yaşayanlar soluk gölgelerden ibaret..

bilinmeyen merak edilir,
bende ise kalmadı bilinmez denklemler artık,
birbirinden farkı ne ki?değil mi ki her gönül atışı bir diğerine nispet..

korkmuyorum korkma,
ama inan..
bana daha çok yakışıyor yalnızken gülmek..